Günlük Yaşamda Empati’nin Önemi

Empatinin Tanımı ve Tarihçesi

Günlük hayatımız da hepimiz sıklıkla empati kavramıyla karşılaşırız. Hemen hemen herkes empatinin önemi konusunda hemfikirdir değil mi ? Acaba bu bahsettiğimiz empatinin gerçekten ne olduğunu biliyor muyuz ? Empati sadece karşıdakinin yerine kendini koymak mıdır, yoksa daha öte bir beceri gerektiriyor olabilir mi ?

 

Kısaca empati, bir insanın kendisini başka bir insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru anlamasıdır. Basit gibi görünen bu tanımın arkasında büyük bir bilgi birikimi ve kuramsal açıklamalar vardır. Belki de bu yüzden bu tanıma ulaşmak bu kadar zaman almıştır. ”Empati” kavramının iki atası vardır. Bunlardan biri Almancadaki “einfühlung” terimidir. Almanya’da ortaya atılan bu kavramı kullananlardan birisi Alman psikolog Theodore Lipps olmuştur. Lipps’e göre “Bir insanın kendisini karşısındaki bir nesneye, örneğin bir sanat eserine, yansıtması, kendini onun içinde hissetmesi ve bu yolla o nesneyi kendi içine alarak anlaması sürecine “einfühlung” adı verilir.” 1903 yılında yayımlanan bir makalede Lipps, bir insan için üç tür bilgiden söz eder:

 

  1. Nesnelere ilişkin
  2. Kişinin kendisine ilişkin
  3. Diğer insanlara ilişkin bilgilerdir.

 

Bu bahsettiğimiz üçüncü türden bilgiyi elde etmek için “einfühlung”dan yararlanmak gerekir. Bu yolla insanlar karşısındaki bireyin iç dünyasına nüfuz etme ve onları tanıma şansına sahip olabilirler.

 

Empatinin bahsettiğimiz diğer kökeni ise Yunancadaki “empatheia“ kavramıdır. 1909 yılında Titchener ’in, “einfühlung” terimini eski Yunancadaki empatheia teriminden yararlanarak İngilizceye empathy olarak tercüme etmesiyle empatinin psikoloji ve psikiyatrideki serüveni başlamış oldu. Sonraki yıllarda da empati üzerine bilimsel açıklamalar ve farklı tanımlamalar yapılmaya devam edildi. Günümüzde ise Carl Rogers’ın empati anlayışı üzerinde bir uzlaşma görülmektedir. Rogers’ın empati tanımı “Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine empati adı verilir (Rogers, 1970 ve 1983, çev. Akkoyun).

 

Üstün Dökmen’e göre bu tanım üç temel öğeden oluşmaktadır. Öncelikle empati kuracak kişinin olaylara karşısındakinin bakış açısıyla bakması gerekir. Her insanın çevresini ve kendisini algılama biçimi farklıdır. Yani eğer bir insanı anlamak istiyorsak, o kişinin rolüne girmeli ve onun gözleriyle olaylara bakmalıyız. Fakat bu kişinin rolünde kısa bir süre kalmalıyız çünkü bu rolden çıkıp kendi rolümüze giremezsek empati değil sempati duymuş oluruz. Bir diğer önemli husus ise duygu ve düşünceleri doğru anlamaktır. Empati duygusal ve bilişsel olmak üzere iki temel özellikten oluşmaktadır. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamak bilişsel bir nitelik, o kişinin hissettiği gibi hissedebilmemiz ise duygusal bir niteliktir. Bilişsel rol alma duygusal rol almanın ön niteliği sayılabilir. Bazı araştırmacılar empatinin duygusal nitelik üzerinde yoğunlaştığını öne sürerken, bazıları ise bilişsel niteliğine önem vermektedir fakat çoğunun ortak düşüncesi empatinin bu iki temel bileşenden oluştuğu yönündedir. Empati tanımında değinilen son öğe ise empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye doğru aktarılmasıdır. Anladığımızı karşıya doğru bir şekilde iletemezsek, empati kurma sürecini doğru bir şekilde tamamlamış olmayız.

 

Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılıklar olduğunu belirtmektedirler (lannoti, 1975; Barrett-Lennard, 1981; Jacson, 1987). Kişiler zaman zaman karşılarındakine empatik bir anlayış duysalar bile yani duygu ve düşüncelerini doğru bir şekilde anlasalar bile, uygun bir tepki veremeyebilirler. Örneğin, bizler de birçok insandan “Takma kafana, bu da geçer, her şey düzelir,” gibi cümleler duymuşuzdur ve hatta zaman zaman bizler de buna benzer cümleleri çok yakın gördüklerimize bile kurmuşuzdur. Mesela çok değer verdiğimiz bir dostumuzun üzüldüğünü farz edelim. Onun yerine kendimizi koyarız, nasıl hissettiğini anlamaya çalışırız ve bu durumu ona ifade etmeye çalıştığımızda söyleyecek bir şey bulamayız. Böyle yaptığımızda kurduğumuz empatide eksiklik olur. Empatik tepki verebilmenin yolu, hem jest ve mimiklerimizi kullanmada hem de sözlü olarak ifade etmede saklıdır. Dostumuza bir sıkıntımızı anlattığımız zaman onun kolumuza dokunup “Bu aralar çok bunalmışsın “diyerek sıkıntımızı sözelleştirmesi bizi rahatlamış hissettirir.

 

Empatinin Sempatiden Farklılığı 

Sempati günlük yaşamımızda sıklıkla kullanılan aşina olduğumuz bir kavramdır. İlk olarak 18.yüzyılın ortalarında David Hume ve Adam Smith tarafından incelenen sempati, içinde bulunduğumuz yüzyılda daha çok sosyal psikoloji alanının araştırma konusu olmuştur. Özellikle empati ile karıştırılıyor oluşu sempati kavramının incelenmesini gerekli kılmıştır. Sempatinin kelime anlamı “birisiyle birlikte acı çekmek”tir. Bir insana sempati duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Sempatiyi özünde duygudaşlıkla bağdaştırabiririz. Öncelikle hüzne karşı duyduğumuz sempati mutluluğa karşı duyduğumuz sempatiden daha güçlü ve daha evrenseldir. Sempati her ne sebeple ya da her ne şekilde hissediliyor olursa olsun başkalarının da bizimle aynı duyguları paylaştığını görmek kadar bizi mutlu eden bir şey yoktur. Sempati her halükârda sevinci coşkun hale getirir, kederi ise hafifletir.

 

Bir derdimiz olduğunda onu anlatacak birini bulduğumuzda nasıl da rahatlarız. Sempati duyan biri ile konuştuğumuzda yaşadığımız kederli olay yeniden canlanıp daha çok göz yaşı akıtmamıza sebep olsa da bundan haz duyduğumuz ve rahatladığımız bellidir. Sempati duyan kişi ise yoğun bir şekilde aynı duyguyu hissediyor olsa bile elbette ki bu o kişi kadar yoğun olmayacaktır. Fakat o anki güçsüzlüğüne onun aşırı tepkilerine karşı hassas davranır ve onun için endişe duyarız. Sempatide “yandaş” olmak esastır, o kişiyi anlamamız şart değildir. Oysaki empatide esas olan karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini anlamaktır. Örneğin dışarıdan bakan bir kişinin bir insana acıması sempati sayılır. Bu kişinin kendini o kişi yerine koyarak onun ne kadar korktuğunu fark etmesi ise empati sayılır. Sempati kurduğunuz kişinin davranışlarını anlamayabilirsiniz fakat o kişiyle empati kurmuşsanız onun davranışlarını anlamlandırmanız kolaylaşacaktır. Mesela eşleri doğum sancısı çeken erkeklerin de bazen benzeri bir sancıya tutuldukları görülmüştür. Bu tür sancılar, bir sempati ifadesidir. McDougall (1908) bu duruma “sempatik acı çekme” adını vermiştir.

 

Bir psikolojik yardım verme söz konusu ise, terapistin karşısındaki danışan ile empati kurması yeterlidir. Çünkü terapistin karşısındaki kişiye sempati duyması psikolojik yardım ilişkisini zedeleyebilir. Fakat günlük yaşamda çevremizdeki insanlar bize sempati duyduklarında, bir gruba ait olduğumuzu, bizimle empati kurduklarında ise bizi anladıklarını hissederiz. Aidiyet duygusu da anlaşılmak da bizler için çok önemlidir.

 

Günlük Yaşamda Empatinin Önemi

Empatik anlayış, terapi/danışma ortamı dışında da günlük hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir. İletişimin temel yapı taşlarından biri olan empati, kişilerin birbirini anlamasını kolaylaştırır ve onları birbirlerine yakınlaştırır. Yaşanan çatışmaların en az zarar verici şekilde çözümlenmesini sağlar. Kendisiyle empati kurulan kişi rahatlamış hisseder çünkü insanlar empati sayesinde kendilerine önem verildiklerini ve anlaşıldıklarını hissederler. Bu iyi hissetme hali karşılıklı bir durumdur. Empati, empatiyi kuran kişi için de çok önemli bir yere sahiptir. Yapılan çalışmalar empati kurma becerisinin, uyum ve yardımlaşma gibi davranışları arttırırken, saldırganlığı ve anti sosyal davranışları azalttığını göstermektedir. Ayrıca empati kurabilen insanların diğer insanlar tarafından sevilme ihtimali artar.

 

Bell ve Hail (1954) yaptıkları araştırmada, liderlik özelliğiyle empati kurma becerisi arasında bir ilişki bulmuştur. Liderlik özelliğine sahip kişilerin, empati kurma becerisinin de yüksek olduğunu belirlemişlerdir. Elbette empati kurma becerisi de diğer birçok insan özelliği gibi iyiye ya da kötüye kullanılabilir. Bazı kimseler sahip oldukları empatik beceriden yararlanarak topluma hizmet edebilirken, bazıları bunu insanlara hükmetmek için kullanabilir. Empatinin kişilerarası iletişimi kolaylaştırıcı olduğu bilindiği için birçok meslek gruplarına bu konuda empati eğitimi verilmektedir. Empati öğrenilmesi gereken bir beceridir çünkü iletişim toplum için çok önemlidir. Empati güven inşa eder, iyileştirir ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirebilir.

 

Kaynakça ve İleri Okuma:

  • Prof. Dr. Üstün Dökmen, İletişim Çatışmaları ve Empati
  • Adam Smith, Ahlaki Duygular Kuramı

 

Yazar: Ayşe EMDİRME

Yorum yapın