Ya Bilinç Önceden Geliyorsa ? | Bilinç Nedir ?

 

Sinirbilimin, beyin işleyişleri ve bilinç deneyimi arasında geniş bir korelasyon saptama başarısına rağmen hala beyin ve bilinç ilişkisine dair çözümlenemeyen en azından bir soru var: “Neden bilinçli deneyimlere sahibiz?”

 

Zihin-beden boşluğu arasında köprü kurmak, perspektifimize köklü bir değişim yaratabilir.

 

Asıl sorun şu ki karar verme ve duyusal işleyişlerin mevcut olduğu ancak bilinçli deneyimlere sahip olmayan beyinlerin, muhtemelen, var olmasıdır. Yani sorun, üzgün davranabilen ama aslında üzgün hissetmeyen, ışıkların dalga boyunu ayırabilen ama gerçekte kırmızıyı, sarıyı veya maviyi görmeyen, bedenlerini belirli yiyecekleri yemeye yönlendirebilen ama tadını almayan beyinlerin olmasıdır. Öyleyse, neden biz olmak (insan olmak) diye bir şey yine de var?

Dahası, deneyimlerimiz neden belirli özelliklere sahip?

Niye kırmızı kırmızı gibi gözüküyor da mavi gibi gözükmüyor?

Neden çürümüş bir yumurta gül gibi ya da çilek gibi kokmuyor?

Biz nasıl oluyor da herkesin bizim gibi kokladığını veya gördüğünü düşünüyoruz?

 

Bilinç Nedir ?

Bazı araştırmacılar, beynin fiziksel özelliklerini çalışmaya devam ettiğimiz takdirde eninde sonunda neden bilinçli deneyimlerin var olduğunu ve neden kendine özgü nitelikleri olduğunu açıklayabileceğimizi umuyorlar. Fakat sorun bundan çok daha zorlayıcı bir halde.

 

Mesele şu ki fiziksel özellikler doğası gereği; ilişkisel ve eğilimseldir. Başka bir deyişle, bir şeyin diğer şeylerle ilgili olduğu ve/veya diğer şeylerden etkilenme ya da etkilenme eğilimi gösterme şeklini tanımlarlar. En önemlisi, fiziksel özellikler bir şeyin, dış gözlemcisini etkileme şeklini tanımlar. Ancak, bunun ötesinde bilinçli deneyimde, bu bilinçli deneyimin, dışarıdan bakmakta olan insanları nasıl etkilediğine dair bir şeyler oluyor. Bu nedenle, bilinçli bir zihin olmanın “nasıl bir şey” olduğu, bilime dair tamamen ilişkisel, açıklayıcı terimlerle tanımlanamaz. Bunu yapmanın yolu yok.

  • Bu açıklayıcı fark, 20 yıl önce akıl filozofu David Chalmers tarafından yazılan bir kâğıt ve kitap sayesinde şu anda bilincin “zor sorunu” olarak adlandırılan şeydir (1995, 1996). Chalmers’ın sorunla ilgili ifadesinden bu yana geçen on yıllar, önerilen birçok çözüm gördü (Weisberg); ancak bunların hiçbiri, yukarıda ana hatları çizilen temel sorunla tatmin edici şekilde ilgilenemedi: hiçbir fiziksel özelliğin veya bir özellik grubunun, bilinçli olmanın nasıl bir şey olduğunu açıklayamamasıdır.

 

Bununla birlikte, bilinç ile fiziksel özellikler arasındaki ilişkinin nasıl açıklanacağına dair bilmecenin zarif bir çözümü var. Tarih boyunca birçok şanlı filozof bu görüşe sahip olmuştur. Bugün düşünüldüğü takdirde, bu çözümün olası bir perspektifte radikal bir değişim gerektirmesi muhtemeldir. Yine de bilinci ve onun fiziksel dünyayla olan ilişkisini anlayacaksak, bunun yapmamız gereken bir değişim olduğuna inanıyorum.

  • Bilincin zor problemini çözmenin anahtarı aşağıdaki gözlemde yatmaktadır. Fiziksel özellikler bilinci açıklayamazken, fiziksel özellikleri açıklamak için bilinç gereklidir.

 

Daha önce denildiği gibi, fiziksel özellikler tamamen ilişkisel ve eğilimseldir. Bize kendilerinde hangi fiziksel şeylerin olduğunu söylemezler, sadece diğer şeylerle nasıl ilişkili olduklarını (ve gelecekte kendileriyle nasıl ilişkilendirileceklerini) söylerler. Bununla birlikte, sahip olduğumuz tek şey ilişkisel/eğilimsel özellikleri ise, yani, eğer her şey sadece başka şeyler ile tanımlanırsa, nihayetinde hiçbir şey tanımlamamış oluruz.

 

Sanki birisi çok ayrıntılı bir elektronik tablo oluşturmuş ve her hücrede bulunan değerlerin diğer hücrelerde bulunan değerlerle nasıl ilişkilendirileceğini dikkatlice tanımlamış gibi varsayalım. Bununla birlikte, hiç kimse bu hücrelerin en az biri için kesin bir değer girmezse, hücrelerin hiçbiri değerlere sahip olmayacaktır.

 

Aynı şekilde, eğer evren gerçekten var olacaksa, özellikleri sadece ilişkisel/eğilimsel olamaz. Evrendeki bir şey, diğer tüm ilişkisel/eğilimsel özelliklere herhangi bir anlam vermek için kendi içinde bir tür kaliteye sahip olmalıdır. Bir şey topun dönmesini sağlamalı.

 

İşte o bir şey (en azından evrenimizde) bilinçtir.

 

Dikkatli bakarsak, bilimin çok ayrıntılı bir şekilde ölçüp katalogladığı tüm fiziksel özelliklerin anlamlarını bilinçli bir gözlemci üzerinde ürettikleri etkilerden elde ettiğini görebiliriz: ölçütü tutan veya fMRG’ye bakan veya çift yarık deneyi (double-slit experiment) tarafından üretilen girişim desenine bakan kişi.

 

Temel fizik parçacıklarının özellikleri bile anlamlarını, bu parçacıkların yaptığımız bilinçli gözlemleri etkileme şekillerinden almaktadır. Bilimsel deneyler bize, bir fotonun veya elektronun kendi içinde ne olduğunu söyleyemez. Bilim, bize bir foton veya elektron bulunduğunda, bu parçacıkları tespit eden ekipman konusundaki bilinçli tecrübemizin belli bir şekilde etkileneceğini söyleyebilir. (Aslında, çok sayıda kuantum fizikçisi, bilincin fiziksel dünyanın işleyişi için bundan daha merkezi olduğuna inanıyor, ancak bunu başka bir zaman için saklamamız gerekecek!)

 

Nihayetinde, bilincin zor problemi bir kategori hatasının sonucudur. Daha kapsamlı bir kategori olan bilinci, fiziksel özelliklere indirgemeye çalışıyoruz ve sadece bilinç koşulları fiziksel özellikleri  anlatabilir.

  • Örneğin, 18. yüzyıldan kalma büyük filozof Immanuel Kant, bilincin zaman ve mekân kavramlarının içinde olması fikri yerine zamanın ve mekânın bilincin bir parçası olduğu fikrini belirtti (1781).

 

Bu temel ontolojik(varlık) ilişkiyi yanlış yoldan algılamak, yalnızca bilinçle fiziksel dünya arasındaki ilişkiyi değil aynı zamanda bilincin doğasını anlamaktaki birçok hayal kırıklığımızın da kökeninde olabilir.

 

Bilincin ontolojik önceliğini kabul etmek, en acil sorularımızdan bazılarına cevap vaat eden bir araştırmanın kapısını açabilir. Sadece bilimsel soruları değil aynı zamanda etik ve varoluşsal olanları da. Bilinci, ilişkisel/eğilimsel özellikli bir kutuya sığdırmanın değil ne olduğunu kendi terimlerini koruyarak araştırmanın zamanı.

 

Kaynakça ve İleri Okuma:

  • What If Consciousness Comes First?, Sharon Hewitt Rawlette Ph.D

 

Çeviren: Ayşe Ecem Uslu

Yorum yapın