Anormal Nedir ?

Sıkıntı içinde olan ya da tuhaf davranan insanları fark etmek nispeten kolayken, anormalin/anormalliğin tanımını yapmak oldukça zordur. ‘’Anormal’’ normdan uzaklaşmak demektir. Mesela, çok uzun veya çok kısa kişiler, tıpkı çok yetenekli kişiler gibi anormaldirler. Örnek verecek olursak; Michelangelo, Bach, Shakespeare,Einstein gibi isimlerin anormal olduklarını söyleyebiliriz. 

 

Klinik psikoloji açısından konu, davranışın anormal oluşundan ziyade kişiyi strese sokacak ve sosyal hareketini bozacak davranış uyumsuzluğunun olup olmadığıyla alakalıdır. Ruh sağlığı bozulan kişi, genellikle duygu, düşünce ve davranışlarında değişik derecelerde şu özellikleri taşır:

  • Tutarsızlık
  • Aşırılık
  • Uygunsuzluk
  • Yetersizlik

Her kişide tutarsız, aşırı, uygunsuz, yetersiz davranışlar gözlemlenebilir. Anormal yani hasta sayılabilecek kişi de bu özelliklerin az veya çok şu nitelikleri taşıması gerekir:

  • Sürekli ya da yineleyici olması 
  • Bireyin verimli çalışmasını bozması
  • Kişilerarası ilişkilerini bozması

 

Anormalliği Tanımlamak

Yine de, anormal kabul edilen şeyin tarih ve kültür tarafından biçimlendirildiğini de söylemek de fayda var. Mesele eşcinsellik çok da uzak olmayan bir geçmişe kadar akıl hastalığı kabul ediliyordu. 19.yüzyıl içinde de mastürbasyonun anormal sayılması gibi örnekler yine kültür ve tarih etkisini kanıtlar niteliktedir. 

Anormallik konusundaki ilk yaklaşımlar, sıra dışı davranışlara, ‘’ruhun ele geçirilmesi’’ gibi açıklamalar getiriyordu. İnsanlar, hayvanlara benzediğimizi kabul eden inanış olan animalizme inanıyor ve deliliğin de kontrol ve istem dışı regresyonun (gerileme) bir sonucu olduğunu düşünüyorlardı. Sonuç olarak, deliliğin ilk tedavisi tecrit etmek ve cezalandırmaktı. On dokuzuncu yüzyıla kadar gerçek anlamda insani bir tedaviden bahsetmek mümkün değildi.

 

Anormal Davranışlarda Genel Kabul Gören Ölçütler

Günümüzde, psikoloji bağlamında anormallik tanımları genel olarak kabul gören birkaç ölçüt etrafında dönmektedir. Bunlar 4D olarak bilinmektedir: danger ( tehlike), distress (sıkıntı), deviance (sapma), dysfunction (işlev bozukluğu). Anormallik genel olarak, akut ve kronik bireysel anlamda acı çekmek anlamına gelen ıstırabı kapsar. Kriterlerden biri olan kötü uyum, yaşamın günlük gereklilik ve gereksinmelerinin yerine getirilmemesiyle ilişkilidir. Çok yaygın olan bir başka ölçüt de, fiziksel ve sosyal dünya ve çoğunlukla da ruhani dünyayla ilişkili yersiz, mantıksız inançlara sahip olmak şeklinde gerçekleşen irrasyonalitedir (akıldışılık). Anormal kişilerin davranışları genellikle diğerleri tarafından anlaşılmaz. Davranışlarını kontrol etmekte güçlük çekerler ve uygunsuz davranışlara sahiptirler. Anormallikle ilgili bir diğer farklı ölçüt de, anormal davranışa maruz kalan insanlardaki huzursuzluk duygusudur. Ortamda anormalliğe dair net bir kanıt varsa, gözlemciler çoğunlukla kendilerini huzursuz hissederler.

 

Normallik ve Anormallik

Öznel:  Kendimizi, kendi davranış ve değerlerimizi normallik ölçütü kabul eden en ilkel fikir belki de budur.  Yani bizim gibiler, bize benzeyenler normal; bizden farklı olanlarsa anormaldir. Bu yaklaşım basit kategoriler ya da örtüşmeyen türler kapsamında düşünmeye eğilimlidir: normal-anormal-çok anormal.

Normatif: Buradaki olay ise, kişinin nasıl düşünüp davranacağına ilişkin arzu edilen, ideal bir durum fikridir. Bu mükemmel anlayış/bakış açısı, genellikle siyaset ve din alanındaki düşünürler tarafından dile getirilir. Normallik mükemmelliktir: Normallikten ne kadar uzaklaşılırsa o kadar anormallik söz konusudur demektir. Duruma ‘’olması gereken’’ çerçevesinde bakar. Kimse mükemmel olmadığından ve olamayacağından hiçbir şey normal değildir.

Klinik: Kişinin işlevselliğini etkililik, örgütlenme ve uyumluluk açısından değerlendirmeye çalışırlar. Klinisyenler normal-anormal ayrımının –her ne kadar güvenilir bir tanı peşinden koşsalar da- gri ve bir düzeyde öznel olduğunu kabul ederler. Anormallik genellikle uyum zayıflılığı, acı veya tuhaf davranışlarla bağdaştırılır.

Kültürel: Kültür hayatımızdaki birçok şeyin, birçok eğilimin belirleyicisi durumundadır. Kültür bize, davranışların nasıl olması gerektiğini söyleyebilir veya onları mahkûm edebilir. Bazı şeyler tabu, bazılarıysa illegaldir. Böyle bir durumda da kişi, kültürel normlardan ne kadar uzaklaşırsa o kadar anormal sayılır. Diğer yandan kültürün süreğen değişkenliğinin, normallik tanımlarının değişimine de katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz. Eşcinsel davranış olgusu bu durumu açıklayabilen çok güzel bir örnektir.

İstatistiksel: Çan eğrisi veya normal dağılım kavramına pek çoğumuz aşinayız. Bu eğrinin belli başlı özellikleri vardır ve daha çok zeka alanında uygulanır. Bu bağlamda söz edecek olursak, örneğin zeka testinden alacağınız puan ve bu puanın normal dağılımdaki yeri, sıra dışı olup olmadığınızı belirleyen etkili bir noktadır.

 

Kavram Sorunları 

Anormallik tanımlamalarının pek çoğunun sıkıntılı olduğu aşikardır. Öncellikle sağlıksız bir toplumda yaşayan sağlıklı bir birey, genellikle anormal olarak nitelendirilir. Toplumların, kendi sağlıksız, uyumsuz inanç ve davranış standartlarına boyun eğmeyenlere fazlasıyla tahammülsüz bir anlayış hakimdir.

Bir başka sorun ise normale karşı anormalin sınıflandırılmasında birden fazla uzman görüşünün bulunması ve bir noktada bu uzmanların birleşememesidir. Çok sayıda anormallik ölçütü belirlendiğinde bile, bir kişinin belli bir düzeyde anormal sayılıp sayılmayacağı hakkında fikir ayrılıkları ortaya çıkabilmektedir.

Üçüncü olarak aktör-gözlemci farklılığı diye bir durum söz konusu. Aktörler kendilerini nadiren anormal bulurlar: Birçoğumuz elbette kendi hakkımızda olumlu düşünürüz ve diğerlerinin sahip olamayacağı düzeyde bilgiye sahibizdir. Yine de, kendi kendine tanı koymanın çok bilindik tuzak ve tehlikeleri mevcuttur. Başkalarını gözlemleyip, özellikle de bizden farklılarsa ya da bizim için tehdit unsuru oluşturuyorlarsa, anormal etiketini yapıştırmak daha kolay olacaktır.

‘’Anormalden hiç hoşlanmadığını söyler sürekli, çok aleni bir şeydir ona göre anormallik. Normal ise kesinlikle daha karmaşık ve ilginçtir onun için.’’ G.Stein, 1935

 

Kaynakça ve İleri Okuma:

 

Yazar: Duygu Yeşim ÖZTÜRK

Yorum yapın