Kişiliğe Psikodinamik Bakış Açısı

Kişilik bir kimseye özgü belirgin özellik, manevi ve ruhsal niteliklerinin bütünüdür. Bireyin değer yargılarını gösteren karakter ve doğuştan gelen kalıcı özelliklerini belirten mizaç ile karıştırılmamalıdır. Kişilik hakkında birçok açıklama mevcut olması kişiliğin bilimsel olarak tam anlamıyla ölçülememesinin bir sonucudur. İnsanın gelişim sürecinde doğuştan getirdikleri ile sosyal ve kültürel kaynakların etkileşimi kişiliğin tuğlalarını birer birer dizmeye başlar. Konuya getirilen her bakış açısı etkileşim içinde bulunan bu kaynakları farklı şekilde yorumlamaktadır. 

 

Ruhtan söz etmeyerek nefsin çözümlemesini kuramının temeline oturtan Sigmund Freud nefsin isteklerinin karşılanmamasının kişiyi rahatsızlığa sürükleyeceğini savunur. Freud bunu kendi cümleleriyle “Katı üst ben ile hâkimiyeti altındaki ben arasındaki gerilime suçluluk duygusu deriz, bu kendini cezalandırma gereksinimi olarak dışa vurur.” şeklinde ele almıştır. (Freud, 1930). Freud; bilinçdışı zihnin, insan davranışını ve kişiliğini belirleyen en önemli faktör olduğuna inandı. Bilinçdışı, insan zihninin, baskı altında tutulan isteklerle bunlara bağlı düşüncelerden oluşan ve bilince ulaşamayan bölümü anlamına gelmektedir.

 

Freud’un Yapısal Kişilik Kuramına göre kişinin doğuştan getirdiği id, kişiliğin ilk ve en ilkel bölümüdür. Haz ilkesine göre çalışmasını sürdürür ve sürekli doyurulmayı isteme halindedir.  Açlık, susuzluk, cinsellik gibi temel biyolojik dürtüleri içerir. İd hakkında saf bir bilgiye ulaşmak için bebekleri gözlemlemek yeterli olacaktır. 

 

İşlerin karışması ise bebek gelişimini sürdürdükçe alt benliğin(id) her arzu ettiğinde doyurulmamasıyla başlar. Çünkü artık ID kontrol edilemeyen arzuları karşısında cezalandırılma durumuyla karşı karşıyadır. Egonun oluşumuyla artık id, sadece egoya zarar gelmeyecek durumlarda doyurulmayı beklemekle yükümlüdür. Kişiliğin son bölümü olan üst benlik(süper ego), çocuklar toplumun kurallarını ve kendisinden beklenilenleri öğrendiği zaman gelişimini tamamlar. Üst benlik yukarıda da belirtildiği gibi insan yanlış bir şey yaptığında suçluluk hissetmesine neden olur. Bu yönüyle süper ego, vicdan ilkesine göre çalışır. 

 

Psikoseksüel Gelişim Dönemleri

Freud, kişilik gelişimini cinsellik üzerinden açıklama yolunu seçmiş ve kişiliğin birbirini takip eden psikoseksüel dönemlerle tamamlandığını söylemiştir. Her dönemde farklı erojen bölgeler vardır. Erojen bölgeler haz veren duygular üreten beden alanıdır ve doyurulmayı bekler. Doyurulma oranına bağlı olarak kişiliğe her dönem sonucu yeni bir özellik eklenir. Erojen bölgeler eğer doyurulmazsa veya az doyurulursa kişide çatışmaları meydanı getirir. Bu çatışmalar saplantıları(fiksasyon) oluşturur ve kişi hayatının gelecek dönemlerinde bunun etkilerini hisseder.

 

Freud temel kişilik oluşumunu yaklaşık 5 yaşına kadar olan dönemde gerçekleştiğini düşünmektedir. Freud’un tanımladığı psikoseksüel dönemler:

1.Oral Dönem(İlk 18 ay): Yaşamın ilk aylarında bebeklerin erojen bölgesi ağız ve çevresidir. Oral dönemde bebek gerekli besini ağızdan elde eder ve emmekten haz alır. Bebek bu dönemde açlığını bastırdığı için annesine karşı sevgi hisseder ve annesiyle bir bağ kurar.  Bu yolla güven/güvensizlik gibi bir duyguyu da öğrenmektedir. Oral dönemde bebeğinin haz duygusunun aşırı doyurulması veya engellenmesi durumunda fiksasyon meydana gelir. Bebeğin oral ihtiyaçların aşırı doyurulmasıyla iyimserlik, bağımlılık, aşırı yeme, sigara tiryakiliği, tırnak yeme, çok fazla konuşma; oral ihtiyaçların görmezden gelinmesiyle saldırganlık, kötümserlik, sömürücülük, münakaşacılık gibi özellik ve davranışların ortaya çıktığını Freud öne sürmüştür.

 

2.Anal Dönem(18-36 ay): Olgunlaşma sonucunda anüs ve çevresi kaslarda kontrol sahibi olmaya başlayan çocukların dışkılarını tutup, istedikleri zaman bırakmaktan zevk aldıklarını söyleyen Freud, bu dönemde erojen bölge olarak anüsü göstermiştir. Freud, çocuğa verilen tuvalet eğitiminin kişilik gelişiminde önemli bir yere sahip olduğunu dile getirmektedir. Tuvalet eğitiminin katılığı anal dönemde iki farklı saplantıyı ortaya çıkarabilir. Bunlardan ilkinde çocuk, uygunsuz zamanlarda salma yaparak ailesine tepkisini aktif olarak sunar. Yetişkinlikte bu bireyler öfkeli ve yıkıcı olan anal bırakıcı özellikleri sergileyeceklerdir.  İkinci çeşit saplantıda ise çocuklar, dışkılarını tutarak pasif bir tepki vermeyi seçebilirler. Yetişkinlikte bu bireyler cimri, inatçı ve aşırı düzenli olan anal tutucu özellikleri sergileyeceklerdir. 

 

3.Fallik Dönem(3-6 yaş): Cinsel organının işlevini ve cinsiyetler arası farkları keşfetmeye, cinsel kimliğini öğrenmeye başlayan çocukların yeni erojen bölgesi genital bölgedir. Freud, kızların penisi olmadığını keşfeden erkeklerin, kastrasyon kaygısı; kızların ise penise özlem duymasından penis kıskançlığı yaşadığını söylemiştir. Tam anlamıyla kuramının bu bölümünü cinsel çekim üstüne kuran Freud, erkeklerin annelerine, kızların ise babalarına karşı bir çekim duyduğundan, hem cins ebeveyne de duyulan öfkeden bahseder. Çocukların bu dönemde yaşadığı karmaşa Sigmund Freud ve Oedipus Karmaşası. adını alır. Erkek çocuğun, yerine geçmeyi arzuladığı babası onun için fiziksel olarak büyük bir güç, cezalandırıcı otorite konumundadır. Eğer odipal duygularında ileri gitmeye devam ederse babasının penisini keseceğini düşünür. Kızların da bundan dolayı penisinin olmadığıyla ilgili yanlış varsayımlara kapılırlar.
Kızlara baktığımızda durum erkeklere kıyasla farklıdır. Yaşamın ilk aylarında erkeklerdeki gibi anneye duyulan sevgi, fallik dönemle beraber anneye düşmanlığa döner. Çünkü anne, kızına bir penis verememiştir. Dolayısıyla kızlar güç sembolü olarak gördüğü penise sahip olan babaya karşı bir çekim hisseder. Bu dönem sonucunda hem erkekler hem de kızlar kendi cinslerinden olan ebeveyn ile özdeşim kurup, karşı cinsten ebeveyne olan duygularını bastıracaktır. Hemcins ebeveynin ahlaki normlarını ve cinsiyet rollerini kabul eden erkek çocuk artık babasının öfkesi ile karşılaşmayacağını düşünür. Kız çocuk ise babasının sevgisini kazanan anne ile özdeleşerek karmaşadan kurtulur. Peki saplantı meydana gelirse ne olur ? Freud saplanmış insanların yetişkinliklerinde kibir, kendini ispatlama çabası gibi özelliklere sahip olabileceğini buna ek olarak erkeklerde “ana kuzuluğu” kızlar da ise rastgele cinsel ilişkilerin ortaya çıkacağını söylemiştir.

 

4.Gizil Dönem(6-12 yaş): Erojen bölge odağı olan spesifik bir yer bu dönemde bulunmamaktadır. Freud, çocukların altı yaşından buluğ çağına kadar içlerinde olan cinsel enerjiyi fallik dönemin sonunda bastırdığını, gizil dönemdeki okul çocuğunun entelektüel, fiziksel ve sosyal anlamda geliştiğini dile getirir. Çocuklar bu yaş aralığında toplumsal normları içselleştirir. Yeterince oyun oynamayan çocuk gelecekte stresle başa çıkmada zorlanabilir.

 

5.Genital Dönem(Buluğ ve Sonrası): Buluğ çağıyla beraber cinsel organlar olgunlaşır, cinsiyetlerin dışsal görünüşlerini belirgin kılan hormonlar salgılanır. Gizil dönem boyunca bastırılmış cinsel duygular da tekrar ortaya çıkar. Cinsel duyguların hedefini bu dönemde aile dışı karşı cinsten bireyler oluşturur. Genital dönem Freud’un kuramının son sürecidir ve buradan itibaren yetişkin hayatı başlar.

 

Değerlendirmeler

Freud, kuramıyla gelecek nesillere kişiliğin yapısı ve gelişimiyle ilgili tekrar tekrar incelenmesi için büyük bir miras bırakmasına karşın birçok eleştiri ve tartışmanın odağında olmuştur. Hala da olmayı sürdürmektedir. 

 

Freud, insanı özellikle cinsel içgüdüsünün emrinde bir varlık olarak göstermeye çalıştı. Cinsel içgüdü tatmin olmadığında çeşitli hastalıkların baş gösterdiğini belirtti. Gerçekten de insanın en temel dürtüsü cinsellik de olsa insanı sadece bundan ibaret göstermek ve karmaşık zihinsel yeteneklere sahip bu sosyal varlığı vahşi bir hayvana çevirmek insana yapılan haksızlıklardandır.  Bununla birlikte insan doğasına karşı kötümser olan düşünceleri de ağır eleştirilere maruz kalmıştır. 

 

Kuramını oluştururken izlediği yol da bir başka tartışma konusudur. Nevrotik hastalar üzerinden hem bozukluklara hem de sağlıklı bireylere ait özelliklerle ilgili bilgi toplamış olması, ortaya koyduğu tanımların ölçülebilir olmaması, yapılan yordamaların dayanak noktalarının öznel verileri içermesi soru işaretlerini arttırmaktadır. 

 

Freud kuramını oluştururken biyolojik dürtülere verdiği önemi, insanı insan yapan sosyal, kültürel, manevi faktörlere vermemiştir. Fakat zamanının çok ötesindeki betimlemeleri, cesur düşünceleri ve tabii ki zekâsıyla Freud günümüzde de sayısı yüksek denebilecek bir kitleye hala hitap etmektedir. Psikoterapinin bu noktaya gelmesinde büyük uğraşlar vermiş bu insana görüşlerini desteklemesek bile teşekkürü borç bilmeliyiz.

                                                                                                  
Kaynakça

Ciccarelli, S. K., & White, J. N. (2015). Kişiliğe Psikodinamik Bakış. D. N. Şahin (Dü.) içinde, Psikoloji Bir Keşif Gezintisi (A. Ebru, Çev., s. 410-417). Ankara: Nobel Yayınları.

Freud, S. (1930). Uygarlığın Huzursuzluğu. (S. M. Tura, Dü., & H. Barışçan, Çev.) İstanbul: Metis Yayınları.

İyi, M. (2012, Kasım 18). İslam Dergisi: https://islamdergisi.com/genel/psikoloji-psikanaliz-ile-din-tasavvuf/ adresinden alınmıştır

Yerlikaya, E. E., & Yazgan İnanç, B. (2008). Kişilik Kuramları. Ankara: Pegem Yayınları.

 

Yazar: Akın SÖNMEZER

Yorum yapın