Kendini Keşfetmek

 

“Kendinden bahsetmeni isteseydim bana neler anlatırdın?”

 

Nereden başlasam dediğinizi duyar gibiyim. Bu ve buna benzer bir soruyla karşılaştığımızda genellikle sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeylerden bahsediyoruz. Peki kendimizi ne kadar iyi tanıyoruz? Acaba tanıyor muyuz yoksa tanıdığımızı mı zannediyoruz?

 

Kendimizle ilgili birçok fikre sahibiz. Hatta, kimimizin bir listesi bile var. Seviyorum ve sevmiyorum gibi kendi içinde ayrılan gruplarımız, isteklerimiz, beklentilerimiz ve inanışlarımız. Dolayısıyla herkesin kendini tanıdığını sandığı veya tanıdık geldiği yönlerinin var olduğunu söyleyebiliriz. Bu süreçler; duygu, düşünce ve davranış üçgeni olarak yansır. Duygularımız, düşüncemize sirayet eder oradan da davranışlarımıza yansır. Kendimizi keşfetmemiz sandığımız kadar kolay değildir. Yıllara dayanan bir süreçtir.

 

10 yaşımızı düşünelim. 10 yaşındaki sen, yaşının gerektirdiği gibi davranışlar sergiliyordun. Oyun oynuyor, okula gidiyor, isteklerin için paylaşımlar yapıyordun. Hatta belki de tutturuyor ve öfke nöbetleri bile geçiriyordun. Şimdi 20 yaşındaki seni düşün. Aradaki o on yılın sana kazandırdıklarını fark etmen kolaylaşacak. Zaman içerisinde kazanımlar ve beceriler elde ediyoruz. Bu süreçte biz zamanın sadece bir parçası değil, ana etkeniyiz. Zaman, pasif bir rol üsteleniyor gibi gelebilir. Aksine zaman aktif ve dirençlidir. Sadece bizler fark edemeyebiliriz.

 

“Ne ara akşam oldu?” cümlesini düşündüğünüzde zamanın, bizlerin üstünde ilerlediğini de anlayacaksınız. Kendimizi yani benliğimizi keşfetmemiz de yıllara dayanır. Her yaş, bizlere bir şeyler öğretmeye devam eder. Yeri geldiğinde öğretir ve senden pratik yapmanı ister. Bu pratikler bizim olaylara olan bakış açımızdır.

 

Ruhumuzun olgunluğu, bakış açımızın yansımasıdır. Yaş aldıkça olgunluğun oluştuğuna inananlar olabilir. Ben bu fikre pek katılmıyorum. Yaş ile ruh olgunluğu sanki pek paralel gitmiyor gibi. “Yaşına göre çok olgunsun”, “Yaşına yakışmadı” gibi söylemleri duymuşsunuzdur. Olgunluğun ruhta başladığına ve başlayabileceğine inananlardanım. Yaş faktörü bizleri desteklemeye devam etsin.

 

Biraz kendinden söz etmek istesen…

Artık hemen hemen herkesin dert yandığı bir durum var. “Anlaşılamamak”. Anlaşmak kelimesi, ciddi bir öneme sahip. İletişim becerilerimizin en önemli odak noktası olması sebebiyle, derin bir anlama sahiptir.  “ Konuşuyorum konuşuyorum ama anlaşılamıyorum” diyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bu klişenin altında yatan ve varlığını sürdüren durumları birçoğumuz biliyoruz. En azından farkındayız. İletişim becerilerimizin zayıf veya yetersiz olmasının sebeplerini size listelemek, bilinen bir gerçeği dışa vurmaktır.

 

Kendimizi tanımak ve tanıtmak kadar anlamlı ve daha önemli bir süreç olduğunu düşünmüyorum. Hepimizin elinde bir listesi var. Olumlu veya olumsuz baktığımız bir listeden bahsediyorum. İşte bu liste, bizleri bir kalıba mahkum edebilir veya bizlere dayatmalar sunabilir. Bu süreci doğru okumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Kendimizi keşfedemiyorsak eğer, bunun en önemli yanı kalıpların arkasına sığınmamız olabilir. “Listeni bir kenara bırak ve devam et” demek inandırıcı olmayabilir. İnandıklarını kontrol etmeni istersek, işte o inandırıcı ve gerçekçi olur. Bugün sevdiğimiz bir yemeği ilerleyen süreçlerde sevmeyebiliyoruz. Bunun ana nedeni, inanışlarımızın değişmesidir. “Asla asla ” ile başlayan cümleler, “bana uymaz” ile bitiyor. Kalıpların, çevrenin ve manipülasyonların gölgesinden ayrılmaya başladığımız zaman, ayrışmanın keyfine varacağız.

Karalama Defteri

Herhangi bir olumsuzluk yaşadığımız zaman olumsuzlukların faturasını kendimize kestiğimiz zamanlar olur. Sebeplerini ve sonuçlarını kendimize yük ederek ilerlemeye devam edebiliriz. Bu süreçte bizi temel inanışlarımız ve otomatik düşüncelerimiz de destekleyecektir.

 

İşte tam da bu ara kıstasta karalama süreci başlayacak ve peyderpey bizi yoracaktır. Olumsuz düşünmek veya düşünce üretmek bir bozulma sonucunda ortaya çıkar. Yaşanılan olay veya olayların etkisiyle birtakım hasarlar görülebilir. Hasarların büyük bir çoğunluğu psikolojiktir. Bozulmanın gerçekleşmesiyle düşünce gücümüzün hastalandığını fark etmemiz çok zaman almayacaktır.

 

Düşünceler zihnimizde dans etmeye devam ederken, günlük rutinimize etkileri oldukça kuvvetlidir. Bu süreci emin adımlarla atlatmak ve geliştirmek mümkündür. Var olan olumsuz düşünceyi, hafifleterek daha aza indirgemek ilk hedefimiz olacaktır. Majör hedefimizse, olumsuz düşünceyi ortadan kaldırmak ve yerine olumlu düşüncelerin var olduğu bir sürece merhaba demek.

 

  • Yeni deneyimlere açık hale gelmek
  • İşlem ve düşüncede değişime yol açmak
  • Bakış açısının yönünü anlamak

 

Hedeflerimiz arasında yer alan önemli maddelerden bazılarıdır. Sosyal psikologlara göre; çoğu insan akıl yürütme süreçlerinin olduğu haliyle yeterince iyi olduğunu düşünür ve dolayısıyla iyileştirici bir hamleye gerek görmez. (Elliot-Wilson Aronson &.Timothy D. Wilson & Robin M. Akert,2012, s.168)

Düşüncelerimizi geliştirmek bizim elimizde.  “Adım atmakla başla!”

 

Keşfin Sonuçları

  • Olumsuz düşüncelerini bir kenara koymakla başlamak: Zamanla iyi geldiğini göreceksiniz.
  • Sorun odaklı değil çözüm odaklı olmak: Var olan süreci çözmeye yönelik adımlar geliştirmeye başladığınız zaman, sürecin daha az yorucu ve yıpratıcı olduğunu fark edeceksiniz.
  • Tabuların ve inanışların esiri olmamak: Engelleri kaldırmak, önümüzü görmemize kolaylık sağlayacaktır.
  • Temel inanışlar: Halihazırda varlığı sürdüren inanışlarımızın hayatımızdaki yeri ve rolünü anlamak ve değişime yer açmak. Örneğin; aldatılma düşüncesinin varlığı. Daha önce aldatılmış bir bireyin, hep aldatılabileceğine inanması ve ilişkilerinde güven sorunu yaşaması gibi.

 

Kaynakça ve İleri Okuma:

  • Elliot-Wilson Aronson &.Timothy D. Wilson & Robin M. Akert, Sosyal Psikoloji, Çeviri Okhan Gündüz, Kaknüs ‎Yayınları, İstanbul 2012

Yazar: Bengi ÇİÇEK

Yorum yapın