Acını Hissediyorum: Empati’nin Sinirbilimi

Bir arkadaşımızın kâğıtla elini kestiğini görmek olsun ya da bir çocuk mültecinin fotoğrafına bakmak, farketmez; başkasının acısını gözlemlemek, sanki bizim başımıza geliyormuş gibi, bize derin bir üzüntü ve sıkıntı hissettirebilir. Geçmişte bu durum basitçe empati, başkalarının hislerini tecrübe edebilmek şeklinde açıklanmış olabilir; fakat son 20 yılda, sinirbilimciler beynin birbirine bağıntılı olma duygusundan sorumlu olan belirli bölgelerini belirlemişlerdir. Beş bilim insanı, Viyana’daki 2017 Uluslararası Psikoloji Bilimi Konvansiyonu’nda APS üyesi Piotr Winkielman (Kaliforniya Üniversitesi, San Diego) başkanlığında yapılan Bütünleştirici Bilim Sempozyumu sırasında başkalarının duygularını nasıl işlediğimizin arkasındaki sinirbilimi tartıştı.

 

Zihni Aynalamak

“Başkalarının başına gelenlere tanık olduğumuz zaman, birkaç on yıl önce düşündüğümüz gibi sadece görsel korteksimizi çalıştırmıyoruz,” diyor Amsterdam’daki Hollanda Sinir Bilimi Enstitüsü’nden Christian Keysers. “Ayrıca kendi davranışlarımızı da, sanki benzer şekilde hareket ediyormuş gibi aktive ediyoruz. Kendi duygularımızı ve duyumlarımızı da aynı şekilde yaşıyormuş gibi aktive ediyoruz.”

 

Keysers, Valeria Gazzola ile birlikte, Sosyal Beyin Laboratuvarındaki çalışması vasıtasıyla, başka bir insanın hareketlerini, acılarını veya duygulanımlarını gözlemlemenin, gözlemcideki, bahsedilen hareketlerin yapılmasından ve duygulanımların deneyimlenmesinden sorumlu aynı sinirsel şebekelerin tetiklenebileceğini buldu. Ancak, Keysers’in bu sunumu sadece bu işleyişin psikolojimize nasıl katkıda bulunduğunu keşfetmeye odaklandı. Bu ayna sistem acaba başkalarında neler olduğunu anlamamıza yardımcı mı oluyor ? Başkalarının aklını okuyabilmemize mi yarıyor ? Diğer insanlardaki duyguları acaba ‘yakalayabilir’ miyiz ?

 

Motor ayna sisteminin başkalarının davranışları altındaki durumları anlamamıza yardımcı olup olmadığını keşfedebilmek için bir çalışmasında Keysers, katılımcılardan, büyük bir kutuda saklanmış oyuncak topları tutmaya çalışan bir insanın video kaydını izlemelerini istedi. Bir yerde katılımcılar, videodaki kişinin topu seçerken tereddüt edip etmediğini belirlediler (zihin teorisi). fMRI ile birlikte Transkraniyel Manyetik Uyarım’ı (TMU) kullanarak Keysers, ayna sisteminin insanların başkalarının iç yaşayışlarını algılamaya gerçekten katkıda bulunduğuna dair kanıt sağlaması yanında, bahsedilen sisteme müdahale etmenin başkalarının güven düzeyini saptama becerisini bozduğunu gösterdi. Ayrıca, fMRI ve TMU’nun temporoparietal kavşak (TPK) gibi diğer beyin bölgelerinde uygulanması sayesinde, ayna sistemindeki bu motor simülasyonunun sonrasında TPK’deki daha bilişsel bölgelere iletildiği ileri sürüldü.

 

“Başkalarında şahit olduğumuz durumları, sanki biz onların yerindeymişçesine, kendimize kopyalarız; bu yüzden bu aktivitelere ‘dolaylı durumlar’ deriz.” dedi Keysers. Çalışmalar, diğerlerinin tecrübelerini bu kadar canlı bir biçimde zihinleştirme yetisinin, bizi onların acılarını azaltmaya yönelik prososyal adımlar atmaya yönlendirebileceğini gösterdi. Fakat Keysers, ek olarak duygusal bulaşıcılığın derinliğini incelemek istiyordu ve kendine şunu soruyordu. Diğer insanların acılarını nasıl ve ne ölçüde tecrübe ediyoruz? Bunlar için Keysers’ın laboratuvarı iki farklı populasyon üzerine çalıştı; insan psikopatlar ve sıçanlar.

 

Başkalarının acısına tanık olmak, duyusal bilgiyi bütünleştirerek öz farkındalığa katkıda bulunduğu düşünülen insuladaki aktiviteler ve karar verme, dürtü kontrolü ile ilişkilendirilen ön singulat korteks (ÖSK) ile korelasyon sağlar. Araştırmacılar, birisinin elini sert biçimde büken bir saldırganı pasif olarak gözlemleyen psikopatların, nörotipik akranlarına oranla önemli ölçüde daha az beyin aktivitesi sergilediklerini bulmuşlardır. Ancak, psikopatik bireylerden videodaki kişiye empati kurmaya çalışmaları istendiğinde, beyin aktiviteleri temel seviyelere yükselmiştir.

 

Keysers şöyle söyledi: “Bu durum, bir ucunda empatik bireylerle, diğer ucunda psikopatlarla tek boyutlu bir ölçek olarak çalışan mevcut empati modelinin aşırı derecede basit olabileceğini göstermektedir. Psikopatlar muhtemelen yetenekleri bakımından eşit derece yüksektirler; sadece kendiliğinden iyileştirme yapamazlar, bu yüzden arzuları, istekleri değişmiştir.” Bu bulgular bizi psikopatik bireyler için daha etkili müdahalelere ve otizm spektrum bozukluğu olan kişiler hakkında gelecekteki araştırmalara yönlendirebilir.

 

Ortak Acı

Hayvan modellerinde duygusal bulaşıcılık çalışmaları, araştırmacıların insanlarda nörostimüle etmesi zor olabilen beyin aktivitelerinin rolünü daha fazla incelemelerine olanak sağlamıştır. Keysers’ın sıçanlarla çalışması gösterdi ki eğer sıçanlar geçmişte bir şok durumu yaşamışsa, başka bir sıçanın elektrik çarpması anını izledikten sonra dona kalma ihtimalleri daha yüksektir.

 

Keysers, sıçanların beynindeki, ÖSK’ye benzer bir bölgeye ket vurmanın, başka bir sıçanın acısına verdikleri tepkiyi azalttığını söyledi, ancak bu hayvanlarda şok olma korkusu olmadığını belirtti. Ayrıca bu bölgenin özellikle sosyal olarak tetiklenen korku ile ilgilendiğini de ekledi.

 

Viyana Üniversitesi’nden Claus Lamm, ağrıyı düzenleyen işeyişleri ve ağrı kesicilerin etkisine ilişkin sayısız araştırma ile ağrı empatisini yaratan süreçleri araştırıyor. Bu deneylerde, plasebo ‘ağrı kesici’ alan katılımcılar, şok aldıktan sonra kontrol grubundakilere göre daha düşük ağrı derecelendirmeleri verdiler. Aynı katılımcılar bir başkasına şok verilmesini izlediklerinde, şok verilen şahsın acısına dair algılarında da benzer bir düşük değerlendirme rapor ettiler.

 

“Eğer insanların öz deneyimsel acılarını azaltırsanız ya da analjeziyi (Acı yitimi) uyarırsanız, insanların kendi acılarıyla başa çıkabilmesi kolaylaşır; ama aynı zamanda bu, başkalarının acılarına karşı empati yetisini de düşürür.” dedi Lamm. Ve, sinirsel seviyede fMRI taramalarının, plasebo grubundaki insanların her iki durumda da ön insulada ve orta singulat kortekste daha az beyinsel aktivite gösterdiğini ekledi. Bu sonuçlar daha sonraları, sadece plasebo ağrı kesici alan insanlarla, hem plasebo ağrı kesici hem de acıyı düzenlemede beyni engelleyen bir opiod antagonist olan naltrekson ilacı alan insanların karşılaştırılması yapılan bir çalışmayla doğrulanmıştır.

 

Bütün bu deneyler, plasebo etkisinin ‘tamamen tersine çevrilmesi’ ile sonuçlandı ve katılımcıların hem kendi acılarını hem de başkalarının acılarını benzer temel oranlarda rapor etmelerine neden oldu; ayrıca Lamm’ın acı sistematiğinin empatideki rolü hakkındaki önceki iddialarını destekledi. Lamm, bu, acı empatisinin başkalarının acılarının kendi acı sistemlerinde temsil etmesine dayandığını gösteriyor dedi.

 

Öz/Diğer Bölünme

Bütün bunlarla beraber empati bize başkasının deneyimlerini tam olarak anlama kabiliyeti vermeyebilir. Keysers’ın çalışmalarından birindeki gözlemcilere, çalışmadaki birinin almak üzere olduğu elektrik şoklarının şiddetini azaltmak için ödeme yapma şansı verildiğinde ortalama olarak gözlemciler ancak acının %50’sini azaltacak bir ödeme yaptılar.

 

Lamm bu öz/diğer ayrımı, insanların duygusal egosantrik önyargılarını ölçen bir dizi deneyle çalıştı. Bunu yapmak için, katılımcılara fMRI altında uyumlu ya da uyumsuz visuo-dokunsal (visuo-tactile) deneyim sunuldu. Uyuşmayan bir çifte örnek olarak, bir katılımcıya gül görüntüsü sunulduğunda aynı zamanda gül hissi veren bir şey dokunduruldu. Diğerine ise sümüklü böcek görüntüsü gösterilip sümüksü bir madde dokunduruldu.

 

Katılımcıların kendi duygularının, diğer insanların etkilerine ilişkin algılarını nispeten düşük bir oranda renklendirdiği tespit edildi. Bununla beraber araştırmacılar sağ supramarginal girusu (sSMG) -beynin dil süreçleri ile ilgilendiği düşünülen bölümünü- ketledikleri zaman egosantrik önyargının arttığını gördüler. Lamm bu durumun sSMG’nin öz/diğer bölünmenin sürdürülmesinden sorumlu olabileceğini öne sürdü.

 

Lamm “Empati sadece duyguları paylaşmak için değil aynı zamanda duyguları ayrı tutmak için de işleyen bir mekanizmadır. Aksi takdirde ‘bulaşırız’ veya duygusal olarak sıkıntılı hale geliriz.” dedi ve ekledi. “Ayrıca sSMG aktivasyon oranı, yaşamın her döneminde, ergenlerde ve yaşlılarda duygusal egosantrikliğin daha yaygın olmasına neden olan gelişimsel bir yörünge ile önemli ölçüde değişmektedir.”

 

Gelişmiş Bölünme

Rebecca Saxe (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) gelişim psikolojisi üzerinde olan çalışmaların bu yeni eğilimi doğruladığını söylüyor. Saxe bir deney serisinde 3-5 yaş arası çocukların kısa bir film boyunca bir karakterin zihnini (Temporoparietal Kavşak, Arka Singulat ve Prefrontal Korteks) ve bedenini (İkincil Somatosensoriyel Kavşak, İnsula, Orta Frontal Girus ve ÖSK) dikkatle izleyebilmeleri için çalıştırdıkları beyin ağlarını gözlemlemiştir.

 

Saxe, bu beyin bölümlerinin birbirleriyle etkileşime girebildiğini ancak, zihin ve beden ağlarının faaliyetleri arasında hiçbir örtüşme noktası olmadığını tespit etti. “Aynı kaynaktan ve aynı insanlardan bilgi alırken, bedenlerinin neye benzediğini ve zihinlerinin sebep olduklarını göz önünde bulundurmak arasında geçiş yaptığımız bir tür ikicilik yaşıyoruz.” dedi Saxe. Ayrıca, Saxe ve meslektaşları, bu ağların, belirgin-yanlış-inanç görevini (Explicit-False-Belief Task) Örneğin, Sally’nin rafa koyduğu sandviçi arkadaşı masaya getirirse Sally sandviçi nerede arayacaktır?) geçebilen çocuklarda daha belirgin olmasına rağmen, ‘bölünmenin’ her yaştan katılımcıda bulunduğunu keşfettiler.

 

“Çoğu insan belirgin-yanlış-inanç görevini dönüm noktasıymış gibi kabul ediyor. Aslında bu belirgin-yanlış-inanç testi sadece, çocukların diğer insanların zihinleri hakkındaki düşüncelerinde daha karmaşık hale geldiklerini göstermeye yarayan çok daha sürerli gelişimsel bir değişimin ölçüsüdür.” diyor Saxe. Daha sonra Saxe bu deneyi 6 ay kadar küçük bebeklerin zihin teorisini test etmek için ölçeklendirdi; bu kez çocukların yüz ifadelerine, dış mekan sahalarına, ve görsel statikeye karşı tepkilerini ölçtü. Saxe, bu sürecin empati noröpsikolojisinin anlaşılmasında anahtar olabileceğini çünkü beynin bilişsel gelişiminin çoğunun yaşamın ilk yılında gerçekleştiğini açıkladı.

 

“Bir bebeğin beyni 3 yaşındakinden çok farklıdır; tıpkı 3 yaşındaki bir çocuğun beyninin 33 yaşındaki birinden farklı olması gibi.” dedi Saxe. fMRI kapsamında, bebeklerin beyninin, yetişkinlerin yüzlerini ve sahneleri birbirinden ayırt etmelerini sağlayan bölgesel cevapların çoğuna sahip olduğu bulundu. Ancak beyinleri, nesneler ve bedenler için herhangi bir bölgesel cevap vermedi. Bu bölgesel özgüllük düzeyi, Kennard Prensibinin -bebeklerin beyninin korteksinin henüz uzmanlaşmaması sebebiyle elastikiyete ve plastisiteye sahip olduğu teorisinin- kısmen doğru olabileceğini öne sürüyor. Saxe, çocukların büyüdükçe giderek artan uzmanlaşma ile birlikte işlevsel bir sosyal işleyiş organizasyonuna sahip olduklarını söyledi.

 

Eylemde Empati

Görünüşte nörotahminin, Philip K. Dick’in Anlık Raporu – üç mutantın beyin dalgalarına dayanarak suçu gerçekleşmeden önce durduran bir toplum hakkındaki bilim kurgu gerilim filmi- dünyasında gayet olağan durduğunu belirtiyor APS üyesi Briam D. Knutson (Stanford Üniversitesi). Ama bu, günün birinde, geleceğin ekonomisinde, gerçek bir rol oynayabilir.

 

Knutson’ın seçimleri etkileyen beyin mekanizmaları üzerine üç işlevsel hedefle ilgili araştırmaları şunlardan oluşuyordu: beklentiyi karşılamada nucleus accumbens (NAcc), beklentiyi kaybetmede ön insula ve son olarak değer entegrasyonu hususunda medial prefrontal korteks (mPFK).

 

fMRI kullanarak Knutson, katılımcıların bu alanlardaki beyin aktivasyonlarına dayanarak simülasyonlu çevrimiçi bir alışveriş ortamındaki tahminlerini öngörebildi. Katılımcılar, bir ürün ‘satın alma’yı seçmeden önce NAcc’de ve mPFK’de artan aktivite, insulada bir azalmayla eşleşirken bu durum, tam tersi denemeler yani katılımcıların bir satın alma işlemini seçmediği denemeler için de geçerliydi.

 

Knutson bir psikiyatrist olarak şunu söylemenin onu heyecanlandırdığını belirtti: “Beyni harekete geçirebiliriz; ürünün ne olduğunu ve onların hangi ürünü gördükleri hakkında başka bir şey bilmeden seçim yaptırabiliriz.” Ekonomik meslektaşları bundan pek etkilenmedi. Bireysel tercihle değil piyasa faaliyetleriyle ilgileniyorlardı. Bu yüzden Knutson, nöroanalizin Kiva ve Kickstarter gibi büyük ölçekli çevrimiçi pazarlarda da  uygulanabileceğini kanıtlayabilecek bir deney yaptı.

 

Knutson 30 katılımcıdan, Kiva’daki kredi taleplerinin temyizini ve gerekliliğini derecelendirmesini istedi ve olumlu etki gösteren kişilerin fotoğraflarını içeren gönderilerin, alım yapılmasına (bu durumda kredi) neden olan NAcc aktivitesini tetikleme ihtimalinin yüksek olduğunu belirledi.  Daha da önemlisi, bu katılımcıların ortalama seçimleri, kredinin internet üzerindeki başarısını da ön gördü. Kickstarter kampanyalarını içeren benzer iki çalışma da NAcc faaliyeti ile toplam piyasa faaliyeti arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koydu.

 

Beyin faaliyeti, kümelenmiş seçim için mükemmel derecede ölçeklenmese de, Knutson, karar verme sürecin bazı bileşenlerinin, duygusal tepkiler gibi, diğerlerine oranla daha genelleştirilebileceğini söyledi. “Buradaki paradoks, sizi bir birey olarak tutarlı kılan, seçimlerinizi en iyi tahmin eden şeylerin, seçimlerinizi başkalarının seçimleriyle uyumlu kılan şeyler olmayabileceği durumudur. Belki beyindeki bahsedilen bileşenleri çözebilir ve parçalayabiliriz.” dedi Knutson.

 

Global Empati

APS üyesi Ying-yi Hong (Hong Kong Çin Üniversitesi) beyinlerimizin nöroanatomisi başkasının deneyimlerine empati duymamızı sağlayabilir; ancak kültürler arası bağlantılar kurmamızı da engelleyebilir, dedi.

 

“Başkalarıyla empati kurmamızı sağlayan tüm bu nörobiyolojik yeteneklere rağmen, bireylerin başkalarına zarar vermeyi seçtiği vakaları görüyoruz; örneğin gruplar arası çatışmalar ve savaşlar.” dedi Hong. Bunun beynin grup içi ve grup dışı üyeler arasındaki ayrımın bir sonucu olabileceğini söyledi. İnsanların, kendi ırklarının korku dolu yüzlerini izlerken amigdala bölgelerinin daha fazla aktivasyon gösterdiği, farklı bir ırktan bir kişinin korku dolu yüz ifadesini izlerken ise ÖSK’de daha az aktivasyon görüldüğü gözlemlenmiştir.

 

Küreselleşmeyi eşlik eden kültürel karışım, bu tepkileri artırabilir. Bir çalışmada, Hong ve meslektaşları, karışmış kültürel sembollerin (Örneğin Amerikan ve Çin bayraklarını birleştirmek, Başkan Mao’nun kafasını Lincoln Anıtı’nın başına koymak, hatta “füzyon” yiyeceklerinin resimleri) ön insulada iğrenme paterni ortaya çıkarabileceğini buldular.

 

Hong, bu tepkilerin kültürel uygulamalarla da modüle edilebileceğini belirtti. Daha kolektivist bir toplum olan Kore’deki ve daha bireyselci bir toplum olan Amerika’daki grup içi/grup dışı ön yargıları karşılaştıran bir çalışmada daha birbirine bağımlı toplumlarda, beynin, muazzam bir grup içi yanlılık duygusu geliştirebileceği bulgusu edinildi. Hong bu empati açığı konusundaki gelecek araştırmaların sadece nöral aktivasyon ve davranış arasındaki nedensel ilişkiyi değil, aynı zamanda içinde bulundukları toplumsal bağlamını gözü önünde bulundurmaları gerektiğini söyledi. “Önermek istediğim şey,” dedi Hong. “belki de kültür, paylaşılan teoriler, değerler ve normlar hakkında düşünebileceğimiz başka alanlar da vardır.”

 

 

Kaynakça ve İleri Okuma

  • Armstrong, K. (Ocak 2018). ‘I Feel Your Pain’: The Neuroscience of Empathy.

 

Çeviri: Ayşe Ecem USLU

Yorum yapın